“Boşuna mı Okuduk?” – Emre Kırmızıtaş

tarafından tdh
0 Yorum Yap

2011 yılında dört yazarın ortak çalışması olarak İletişim Yayınlarından çıkan “Boşuna mı Okuduk?”, özellikle 2008 krizi ertesinde işçi sınıfının “Beyaz Yakalı” olarak tarif edilen kesimlerinin yoğun olarak yaşadıkları işsizlik deneyimlerine sosyal ve psikolojik açıdan yaklaşan kıymetli bir kitap. Ağırlıkla bankacılık ve finans, kısmen de inşaat ve eğitim sektörlerinde yaşanmakta olan işsizliğin mağdurlarıyla birebir görüşmelere dayanan çalışmanın, bugün diş hekimlerinin de benzer bir süreçten geçtiği göz önünde bulundurulduğunda, halihazırda süren tartışmaların derinleştirilmesine ve süreci anlamaya katkısı olabileceğini düşündüm. Çalışmanın kavramsal çerçevesinin ve işçi sınıfının bu bölümünün zaman içerisinde yaşadığı dönüşümün aktarıldığı, mevcut durumun “yeni işsizlik” şeklinde tarif edildiği ilk bölüm bu anlamda özellikle önemli. Kimi kavramsallaştırmalara tam olarak katılmasak da diş hekimlerinin sınıfsal kompozisyonunda yaşanan değişime uygun örgütsel araçların yaratılması konusunda ön açıcı birçok tespit barındırıyor.

Yazarlar beyaz yakalılar için işsizliğin yapısallaşmasına paralel olarak seçkin tabakaları dışında “beyaz yakalıların mavi yakalılaştığı” tespitini yapıyor; “hem ‘altın bileziklerinin’ onlara sağladığı güvenceleri hem mesleki tatminlerini yitiriyorlar” diye ekleyerek. Diş hekimleri arasında da bugün “diş hekimleri işçileşiyor mu” sorusuyla sıklıkla karşılaşıyoruz. “Profesyonellerin” veya kimilerince “orta sınıf” diye tanımlanan toplumsal grubun imtiyazlı görülebilecek bölüklerinden birisi olan diş hekimlerinin geniş kesimlerinin proleterleşme yolunda hızla yol aldığı, özellikle yeni mezun ve genç diş hekimlerinde bu eğilimin çok daha belirgin olduğu ortada; güvencesiz ve esnek çalışma, mesleki alan üzerindeki kontrolün kaybolması, ücret olarak karşılığı alınmayan uzun mesai saatleri vb.

Meselenin “mesleki tatmin” kısmı ise biraz daha karmaşık. İşçi sınıfının çok geniş kesimlerine kıyasla, mesleğin uygulama alanı bakımından özel durumunun da etkisiyle bugüne kadar -öyle ya da böyle bir ölçüde- korunabilmiş mesleki tatmin duygusu da bu süreçten etkileniyor. 2000’li yıllara kadar çok büyük oranda özel muayenehanecilik üzerinden kendisini gerçekleştirebilen diş hekimliği pratiği hasta-hekim ilişkilerinin başından beri sıkıntılı bir zemin üzerinde kurulmasına yol açarken, bugün yaşananlar bu yabancılaşmayı çok daha farklı bir boyuta taşımaktadır. Aşırı uzmanlaşmanın ve hekimlik pratiğinde teknoloji kullanımının gittikçe artması, çalışma düzeninin de radikal bir biçimde dönüşmesiyle diş hekimlerini adeta bir bant tipi hizmet üretimine, klinikleri de “ağız-diş sağlığı fabrikalarını” andıran şekilde çalışmaya doğru sürüklüyor. Bugünlerde pandemi bahane edilerek kamu hastanelerinde yürürlüğe sokulması planlanan “vardiya sistemini” de düşününce bu konudaki çekincelerin haksız olmadığı ortaya çıkıyor. Yalnızca tedavi edeceği dişe, hatta o dişin uzmanlaşılan alanın kapsadığı bölümüne odaklanan, çoğunlukla tedavi ettiği kişiyi bir daha görmediğin ve takibini yapmadığın, bu nedenle herhangi bir sorumluluk duygusunun oluşamayacağı (yine güncel bir örnek olarak ağız ve diş sağlığı turizmi), hastayla kurulan iletişimin ve temasın minimum düzeye çekildiği bir çalışma ortamında herhangi bir mesleki tatminden söz etmek mümkün müdür? Elbette bunun gibi olmayan kimi “butik” veya “yavaşlatılmış” hizmet sunan klinikler de mevcut fakat bunlar toplumun üst sınıflarına hizmet sunduğundan bahsettiğim dönüşüm açısından istisna olarak değerlendirilebilir.

İşin proleterleşme kısmına tekrar dönersek, yazarlar akabinde şu soruyu yöneltiyor: “Peki bu süreç, beyaz ve mavi yakalıları sınıfsal-toplumsal ve politik olarak birleştirecek midir, yoksa bu iki yaka kolay kolay bir araya gelmez mi?” Yazarlara göre bu tarzda bir birleşmenin önünde kimi engeller bulunuyor. Bu engellerden önemli bir tanesinin “beyaz yakalı işlerin geçen on yıllardaki parlak zamanlarını yaşamış kuşakların hatırasının hala canlı olması ve bu işlerdeki halihazır kaymak tabakanın cazibeli hayatını yansıtan imgelerin parıltısı” olduğunu belirtiyorlar. Dönüp diş hekimlerine baktığımızda gerçekten de durumun sıklıkla böyle olduğunu görebiliyoruz. Özellikle genç diş hekimlerinde mezun olduktan sonra oldukça kötü şartlarda çalışmaya başlasa bile bu durumun geçici olduğu, “kendi işinin patronu olacağı” veya yazarların bahsettiği gibi “daha parıltılı” bir meslek hayatına ulaşmada kısa bir evre olduğu algısı, ücretli hekimlik pratiğinin yeni dönemde çoğu hekim için “normal” bir durum haline geldiği gerçeğine çoğunlukla baskın çıkıyor. Ya da yazarların yine “kaybedilecek zincirler” olarak tarif ettiği algı dünyasına örnek olarak; mavi yakalı bir işçiden daha az ücret almasına, çok daha uzun mesai saatlerine, kısacası çok daha kötü koşullarda çalışmasına rağmen herhangi bir mavi yakalı işçi ile kendi durumu arasında bir benzerlik kurması veya aynı ezilme mekanizmalarıyla yüz yüze olduğunu düşünebilmesi bile çoğu durumda imkânsız oluyor. Ki bu olası bir tepkinin veya örgütlenme girişimlerinin de baştan çok farklı kanallara akmasına neden olabiliyor; kendiliğinden çıkışlarda emek ve sınıf eksenli örgütlenme arayışlarına kıyasla “loncacı”, meslekçi eğilimlerin şimdilik daha baskın olması gibi.

Ama bu durumun hızla değiştiğine tanık oluyoruz. Kitabın yayınlandığı döneme kıyasla bugün “cazibeli hayatı yansıtan imgelerin parıltısı” geniş toplum kesimleri için çoktan sönmüş durumdadır. Aradan geçen yaklaşık on yıldan sonra ve bugün salgın nedeniyle bütün dünyayı kuşatan olağanüstü koşulların da etkisiyle kapitalizmin, ne sınıfın “taze” neferleri diş hekimlerine ne de zaten çok uzun süredir işsizliğin, yoksulluğun ve sefaletin bir norm haline geldiği “deneyimli” üyelerine herhangi bir “parıltılı gelecek” veya cazibeli hayat sunma mecali pek kalmamıştır. Bu iki kesim arasındaki sınıfsal ve politik mesafenin aynı şekilde gün geçtikçe kapanıyor olması ve yazarların bahsettiği suni bariyerlerin epeyce aşınması bu durumun başka bir göstergesidir. Toplumcu bir bakış açısının diş hekimleri nezdinde daha fazla yaygınlaşması ve kendisini örgütlemesi de bu mesafenin diş hekimleri açısından tamamen kapanarak mücadelenin doğru bir hatta oturmasına olanak sağlayacaktır.

 

 


*Bütün alıntılar yazıya konu edilen kitaptandır.

Bora, T, Bora, A, Erdoğan, N, Üstün, İ: “Boşuna mı Okuduk?”: Türkiye’de Beyaz Yakalı İşsizliği. İstanbul: İletişim Yayınları, 2011.

ŞUNLAR DA HOŞUNUZA GİDEBİLİR