Bir Kadın Diş Hekiminin Kaleminden: Neden İstanbul Sözleşmesi? – Ayşe Akbaş

tarafından tdh
0 Yorum Yap

İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti geçmişten günümüze uzanan tarihsel bir diyalektik çerçevesinde ele alan ve kadının toplum içerisindeki konumunu güçlendirerek kişiler arası hak ve özgürlüklerin eşitlenmesini sağlamaya yönelik uluslararası bir anlaşmadır. Anlaşmanın tüm maddelerini ve kapsamını yazının son kısmındaki ekler bölümünde bulabilirsiniz. Yazının devamında sözleşmenin ülkemizde uygulanmıyor oluşunun nedenlerinden ve tüm temelsiz karşı çıkışlardan bahsetmeye çalışacağım.

Kadına yönelik şiddet konusu genellikle doğrudan ele alınmayıp kadın erkek eşitliği üzerinden çözümlenmesi gereken bir mesele olarak dile getirilmektedir. Hatta bunun ayrı bir konu olarak görülmesine karşı olan, sadece insan hakları kapsamında değerlendirilmesi gereken bir konu olduğunu dile getiren bir iktidarla karşı karşıyayız. İktidar kadına şiddeti genel bir kapsam altına alıp birebir mücadeleyi geçersiz kılarak gelenekler çerçevesinden olumlamaya çalışan bir tutum içerisindedir. Sözleşmeye karşı olan kesimin ihlal ettiği de bununla paralel olarak kadının konumunu gelenekler çerçevesinde bırakmaktır. Aksi olan her düşünceyi de geleneklere karşı bir yapılanma olarak gören saldırgan bir tutum sergilemektedir. Oysaki toplumsal ve kültürel anlamda sadece ülkemizde değil tüm dünyada yaşanan gelişmeler, cinsiyetler üzerinde etkide bulunur. Bunların karşısında durmak bilime ve gelişmeye karşı durmaktır. İlkel toplumlarda avcılık rolünü üstlenen erkekler ve buna nazaran toplayıcılık ve çocuk bakımı gibi işleri üzerine alan kadınlar olmasına rağmen daha eşit ve komünal bir sistemle birlikte yaşamayı başarmışlardır. Oysaki insanlar kendi rollerini dönemin şartlarında, teknolojik gelişmelerle toplumsal dayanışmaya en faydalı olacak şekilde kendisi şekillendirmelidir. Geçen zaman içinde kadın toplumsal olarak baskılanarak erkek egemenliğinin geleneksel, baskıcı ve zorba tavrıyla tek bir role sıkıştırılmaya çalışılmakta hatta yaşama hakları bile ellerinden alınmaktadır. Tarihsel aklı göz ardı edip, tek bir rolü kadına dayatmak sadece kendi çıkarını düşünen bir kişinin tezahürüdür. Tüm tarihsel gelişmelerle toplumsal mekanizma içerisine kadınlar ve erkekler eşit şartlarla dahil edilmelidir, bunun aksi kadının gelişmesine, varoluşuna karşı durmak ve erkek egemenliğini savunmaktan öte değildir. Tüm bunlar karşısında kadın ve erkeğin toplumsal ve bireysel eşitliğini savunmak en temel insani hak ve özgürlüklerdendir. Buna rağmen günümüz tablosunu yok sayan ve sesini duyurmaya çalışan biz kadınlar fahişe olarak nitelendirilebiliyoruz. Bu hem bize karşı hem de seks işçilerine karşı açıkça saldırgan bir dildir. Kadına şiddetin ülkemizdeki verilerle 10 senede %12 oranında arttığını göz önüne alarak, karşıt mücadelenin, insan hakları ve kadın erkek eşitliği gibi haklı mücadelelerin, hukuksal (politik/siyasi) olarak desteklenmemesi kadına ait temel insani yaşam hakkının her geçen gün elinden alınmasıdır ve kadınlara bu güvensizlik içinde belirsiz bir süre boyunca beklemelerini dayatmaktadır. Canıyla, bedeniyle, psikolojisiyle bedel ödemek zorunda bırakılan ve gelecekte de bırakılmak zorunda kalacak kadınlar adına kadına şiddet ayrıca gündem olmak zorundadır.

Türkiye’de ve uluslararası alanda buna yönelik birtakım çalışmalar olsa da bunların eksikliği günümüz tablosundan kendini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Türkiye’de uygulanan yasal düzenlemeler:

  1. 4320 Sayılı ailenin korunması hakkındaki kanun
  2. 2006/17 sayılı çocuk ve kadına yönelik şiddet hareketler ile töre ve namus cinayetlerinin önlenmesi için alınacak tedbirler başlıklı başbakanlık genelgesi
  3. 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da ilk olarak Türkiye tarafından imzalanan kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair sözleşme (İstanbul Sözleşmesi)
  4. 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi kanunu

Aslında tüm bu yasalar her ne kadar zaman içerisinde daha fazla pozitif gelişme göstermiş olsa da kadına karşı şiddetin ortadan kalkmasında uygulamada yetersizlik söz konusudur. Bu yasal düzenlemelerden ilki iktidarın geleneksel çerçeve içerisinde aile birliğini koruma adına, şiddeti ev içi olarak değil evlilik dahilinde görünür kılmasıdır. Bu yaptırımdan ötürü evli bir kadına uygulan şiddetle, erkekle beraber yaşayan kadının, hatta iki eşcinsel kadının maruz kaldığı şiddetin uygulamada karşılığı aynı değildir. Bunun sebebi LGBTİQ+ hareketinin benimsenmesine hala karşı çıkan homofobik tavırlar ve aile kurumunu koruma kisvesi altında sunulan birtakım sözlerden ibarettir. Aslında yazının başında belirtildiği üzere kadına şiddetin ve insan hakları eşitliği çalışmalarının ayrı ilerlemesi gerekir. Bu kapsamla şiddet gören bir kadının yasal olarak yanında olmak, onun yaşam biçimini desteklemek değil, şiddet karşıtı olmak anlamına gelmelidir.

İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet tanımına yer veren ilk uluslararası sözleşmedir. Her ne kadar sözleşmeye uygun hareket etmek ülkenin uluslararası alandaki konumuna katkı sunacak olsa da uyulmadığı takdirde yasal bir yaptırım söz konusu değildir; çünkü bu sözleşmenin işleyişini kontrol eden ve raporlar sunan bir kurum olmasına rağmen (bu kurumun Türkiye’ye ilişkin raporunu ekler kısmında bulabilirsiniz) sözleşmeyi ihlal eden devlete herhangi bir yaptırım uygulayabilecek uluslararası bir belge imzalanmamış ve yargı denetimi sağlanmamıştır.

Ülkede kendi sesinden başkasını duymak istemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Diğer tüm sesler bastırılarak, şiddet gören, zarara uğrayan sadece şahsın kendisi ve akrabaları sayılmıştır. Bu tarz bir yanlılığın arkasına sığınarak aslen tüm kadınları ilgilendiren ve toplumsal bir mesele olan bu duruma herhangi bir sivil toplum kuruluşunun, kadın hakları savunucularının, kadına yönelik şiddet karşıtı kurumların dahi müdahil olması engellenmiştir.

Tüm bu kapsam altında topluma yönelik bilinçli bir şekilde bazı yanlış bilgilerin yayınlanması ve cinsiyetsiz toplum sunan bir sözleşmenin varlığı iddiası reddedilmeli, sadece hak ve özgürlükler kapsamında olduğu konusunda toplum aydınlatılmalı ve şiddetin her türlüsüne karşı çıkan bir devlet ile eldeki istatistiki verilerle yüksek oranda dikkat çeken, kadına yönelik şiddet konusunda ayrıca çalışmalar yapılmalı, İstanbul Sözleşmesi’nin bu kapsamda uygulanması sağlanmalıdır.

 

 


Düzeltmeler için Seda Güdek’e teşekkür ederim.

 

EKLER

1- Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi. https://rm.coe.int/1680462545

2- Coşkun, EG, Ege, BN, Yılmaz, ED: Grevio Raporu. http://cts.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/sites/419/2018/11/GREVIO-RAPORU.pptx

KAYNAKLAR

1- Canikoğku, SK: Kadınlara Yönelik Şiddetin ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesine Dair Ulusal ve Uluslararası Mevzuat (İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun). Ankara Barosu Dergisi 2015/3: 355-378.

2- Duran, EE: İstanbul Sözleşmesi’nin İç Hukuk Bakımından İncelenmesi ve Sözleşme’nin Uygulanmasında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün Rolü. T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2014, Uzmanlık Tezi, Ankara.

ŞUNLAR DA HOŞUNUZA GİDEBİLİR